İSLAMDA HARUT VE MARUTUN ÖYKÜSÜ







Baslayalım arkadaslar bu bigileri sizler icin hazırlıyor ve yayınlıyorum umarım sizlere faydalı bilgilerdir.Ellerinde olanı doğrulayan bir peygamber ALLAH katından onlara gelince, kitap verilenlerden bir takımı, bilmiyorlarmış gibi, ALLAH'ın kitabını arkalarına attılar. Şeytanların Süleyman'ın hükümdarlığı hakkında söylediklerine uydular. Oysa Süleyman kafir değildi, ama insanlara sihri öğreten işeytanlar kafir olmuşlardı.


1.Babil de, melek denilen Hârût ve Mâruf a bir şey indirilmemişti. Bu ikisi Biz sadece imtihan ediyoruz, inkar etme  demedikçe kimseye bir şey öğretmezlerdi. Bu ikisinden koca ile karısının arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Oysa ALLAH'ın izni olmadıkça onlar kimseye zarar veremezlerdi.Kendilerine zarar verecek, faydalı olmayacak şeyler öğreniyorlardı. And olsun ki onu satın alanın ahiretten bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şeyin ne kötü olduğunu keşke bilselerdi!  Onlar inanıp ALLAH'a karşı gelmekten......




a)Öykü Île İlgili İsrailiyyat Haberler 

1.Haber nakledenler Hârût ve Mârût öyküsü ile ilgili bir sürü israiliyyat haberler anlatmışlardır. Tefsirciler de bu rivayetleri    görmüş,    hoşlarına    gitmiş,    tefsirlerine doldurmuşlar ve ALLAH'ın kelamını onlarla tefsir etmişlerdir..

bazı Bu batıl rivayetler özetle şöyledir.. 

a)Melekler, yer yüzünde insanın halife olmasına ve ALLAH'ın insanı meleklerden üstün tutmasına itiraz etmişler. Ancak ALLAH onlara mümin insanın üstün olduğunu, çünkü günah işleme arzu ve isteğine sahip olduğunu, ancak nefsi ile müc adele ettiğini ve ALLAH'a itaat etmesi için onu cezalandırdığını belirtmiştir, bize de şehvet verseydin, biz günah işlemezdik, demişler. Sınanmaları için aralarından Hârût ve Mârût adında iki melek seçmişler.. ALLAH onlara şehvet vermiş, yer yüzüne indirmiş, haram ve günahları işlemelerini yasaklamıştır.. İkisi babil şehrine inmişler ve ALLAH dilediği kadar  Orada kendisine  ibadet etmişler..

b)Babil'de en güzel kadınlardan bir kadın görmüşler, ikisi ona aşık olup elde etmek istemişler, ama kadın kabul etmemiş, kendilerine teslim olm adan önce ya puta tapmalarını veya çocuğu Öldürmelerini yahut içki içmelerini şart koşmuştur..

c)İkisi,puta tapmanın küfür, çocuğu öldürmenin büyük günah, ama içki içmenin küçük bir günah olduğunu söylemişler, içki içince sarhoş olup puta tapmışlar ve çocuğu öldürmüşler, sora da kadınla yatıp zina etmişler..

d)O da kendilerini göğe yükselten ism--i âzami onlardan almış ve göğe uçmuştur.. ALLAH onu Havada değiştirerek gökte ışık saçan ve güneş sistemine bağlı olan Zühre yıldızı yapmış..

hârût ve Mârût ise, işledikleri günahlardan sonra ALLAH onlara kızmış, dünya ve ahiret azabından birini seçmelerini söylemiş, onlar da geçici olduğuna bakarak ve ahiretfe kurtuluş ümidiyle dünya azabını tercih etmişler..

bunun üzerine Babil semalarında yerle gök arasında ayaklarından başaşağı asılmışlar ve o tarihten kıyamet saatine kadar Orada asılı duruyorlarmış. Gökte asılı durmalarına ve işkence görmelerine rağmen, hâla insanlara büyü yapmayı öğretirlermiş. Büyü yapmayıö ğrenmek isteyen herkes Babil'de onlara gider ve onlardan öğrenirmiş!..

 sorgulayıcı/Muhakkik Alimler Bu İsrailiyyat Haberleri Reddeder:

hârût ve Mârufla ilgili anlatılan bu masal, israitiyyat olup bu konuda Rasulullahtan sahih senedie bir şeyin gelmediğini belirtelim. Sorgulayıcı alimler bu masalı red etmiş, anlam ve sened yönünden yalan olduğunu belirmişlerdir. Bu rivayetleri verdikten sonra Ibn kesir şöyle der:

hârût ve Mârût öyküsü ile ilgili olarak Tabiinden Mucahid, Suddi, Hasan Basri, Kat ade, Ebu'l-Âliye, Zuhri, Rabi Ibn Enes, Mukatil îbn Hayyan ve başkalarından rivayetler yapılmış, eski ve yeni tefsirciierden bir kesim bu rivayetleri nakletmiştir.

halbuki hepsi de lsrailiyattır. Çünkü içlerinde sahih senedie hevesinden konuşmayan Rasulullaha ulaşan hiçbir hadis yoktur. Kur'an, öyküyü uzatıp kısaltm adan anlatmıştır. Biz Kur'anda geçenlere ALLAH'ın istediği şekilde inanıyoruz. Endoğrusunu ALLAH bilir...

el-Bidaye ve'n-Nihaye kitabında da Ibn Kesir, Hârût ve Mârût öyküsü ile ilgili israiliyatta haberleri verdikten sonra şöyle demiştir:

zühre yıldızının kadın olduğu ve ona Hârût ve Mârufun aşık olduğu, kendisine ismi azamı öğretmeleri şartıyla isteklerini kabul edeceği, ismi azamı ona öğrettikleri, onu söylediği, böylece yıldız olarak göğe yükseldiği gibi Hârût ve Mârût öyküsü ile ilgili anlatılan şeylerin Israiloğullarının uydurması olduğunu düşünüyorum. Zaten onları Ka'bulahbar anlatmış, eski alimlerden bir kesim de anlatmak ve israiloğullarından rivayet etmek için nakletmiştir..

bu öykü ile ilgili rivayetleri verdikten sonra şöyle  der: "İyi    niyetle   baktığımızda   bunların   Israiloğullarının haberlerinden    olduğunu    görüyoruz.    Ibn    Ömer'in Ka'bulahbar'dan daha önceki rivayeti gibi. Bunlar kabul edilemez mitolojilerindendir...

ahmed Muhammed Şakir bu israiliyat rivayetlerinden üç yerde söz etmektedir.

lmam   Taberi'nin   aktardığı   birçok   rivayetleri değerlendirirken şöyle    der:  "Hârût ve Mârût öyküsünü anlatan ve kadın iken yıldıza dönüştürüldüğünü söyleyen bu haberleri  hadis bilginleri red etmişlerdir..Sonra az önce verdiğimiz Ibn Kesir'in söylediklerini belirtmiştir.

Ibni Kesir'in Tefsirini kısalttığı ve "Umdetu't-Tefsir ani'l-Hafız Ibn Kesir" adını verdiği muhtasar tefsirde, Ibn Kesir'in öykü ile ilgili rivayetlerini değerlendirirken bu haberlerden söz etmektedir. Ibn Kesir'in Ibn Ebi Hatim'den verdiği bir rivayetin senedini değerlendirirken Ahmed Muhammed Şakir şöyle der:

lbn Kesir'İn belirttiği ve bizim vermediğimiz sened doğrudur. îbn Abbas'ın sözü olarak mevkuf bir haberdir. Biz de onunla ilgili bir şey söyleiyoruz.İbn Kesir bu anlamda haberleri uzun uzun nakletmiştir. ALLAH ona da, bize de rahmet etsin ve bizleri bağışlasın...

umdetu't-Tefsir   kitabında   bu   gerçekdışı   israiliyat haberleri vermesinin  sebebini de  şöyle belirtmektedir: "Önsözde    şart   koştuğum   şekilde,    Umdetu't-Tefsir kitabından sözkonusu    hadisi çıkarmayı düşünüyordum. Fakat anlam olarak onu halkın ve yazarların kullandığını gördüm. Onun için açıklama ihtiyacını hissettim ve yararlı olanı yaptım. Sonra, Ibn Kesir'in -ALLAH rahmet etsin-uzun uzun   naklettiği,   ama   aynı   zamanda   çarpıklıklarını belirtmeyi ihma! etmediği rivayetlerin tümünü red ettim..
 sahibinden

lmam Ahmed Ibn Hanbel'in Musned'ini tahkik edip şerhederken bu konuya değinmiştir. Ahmed İn Hanbel, îbn Ömer'den merfu bir hadis nakletmiştir. Kimileri bu sebepten onu sahih saymıştır. Ahmed Şakir, sened bakımından 6178 numaralı bu hadisin anlamı, garip ve münker oluşunu açıkl adıktan sonra senedi üzerinde uzunca durmuş, senedindeki ve diğer senedlerdeki ravileri alimlerin nasıl eleştirdiğini açıklamıştır.Bu hadisin zayıf ve münker, hatta israiliyattan oluğunu belirten Ibn Kesir ve Muhammed Reşid Riza'nın da aralarında bulunduğu meşhur alimlerin söylediklerini vermiştir. Sonunda hadisle igili sözlerini şöyle tamamlamıştır:

bütün bunlar Ibn Kesir'in tercihini haklı çıkarmaktadır. Bu hadis, Ka'bulahbar'm israiliyat hikayelerindendir,   Rasulullaha   kadar   ulaşmamaktadır, merfu olduğunu söyleyenler öyle sanmış ve yanılmıştır, Ka'bulahbar'dan rivayet edenler merfu olarak rivayet edenlerden daha güvenilir ve sağlam kişilerdir. Bu da hafız olan değerli bir imamın çok güzel açıklamasıdır..

üstad ve imam Seyyid kutup ise, Hârût ve Mârût öyküsü için şöyle der:

hârût ve Mârût kimlerdir? Ne zaman Babil'de olmuşlardır? Bu ikisinin öyküsünün yahudiler tarafından bilindiği anlaşılmaktadır. Çünkü Kur'amn bu anlatımına itiraz etmemişler ve yaianlamamişîardır. Kendisinin muhatabı olanlar tarafından bilinen bazı olaylara Kur'anda kısa değinmeler bulunmaktadır. Bu kısa değinmeler amacı belirtmek için yeterli olmuş ve daha fazla ayrıntıları vermeye ihtiyaç olmamıştır. Çünkü amaç, ayrıntılı anlatmak değildir. Fi Zilal kitabında ben de iki melek öyküsü ile ilgili mitolojilerin peşine takılmak istemiyorum. Çünkü sağlamlığına ve doğruluğuna güvenilecek bir tek rivayet yoktur..


O Halde Nedir Hârût ve Mârufun Öyküsü?

Sahih hadislerde Hârût ve Mârufun öyküsü ve Babil'de ne iş yaptıklarına ilişkin hiçbir açıklama göremiyoruz. Öykülerini öğrenmek istiyorsak, Kur'anın o konuda yaptığı açıklama ile yetinmemiz gerekir.

kur'an, Yüce ALLAH'ın meleklerinden Hârût ve Mârût adlarında  iki  melek seçtiğine  ve  onları  Babil şehrine indirdiğine  işaret etmektedir.  Babil,  İrak'ta eski Babi! uygarlığının     başkentidir.     Meşhur     Hammurabi (Nabukadnezar/Buhtunnasır) onun krallarındandır.

iki meleğin Babil şehrine niçin ve ne zaman indirildiğini bilmiyoruz. Anlaşıldığı kadarıyla Babil'e indirilmelerinin büyü ile bir ilişkisi bulunmaktadır. Babil'de büyü yaygınlaşmıştır. Belki de Filistin'de büyü, devletlerini yıkıp yağmalayan Nabukadnezar tarafından esir alınan yahudiler tarafından Orada yayılmıştır. Büyünün yahudilerle direkt iliştili olduğu ve dünya milletleri arasında en çok onların büyü ile uğraşıp yaydıkları bilinmektedir.

Öyle görülüyor ki bu yahudiler veya başkaları halkı büyü ile korkutup ürkütmüşler, büyünün etrafına büyük bir hale örmüşler, büyünün insanlara yarar ve zarar verebileceğine, hatta her şey yapabileceğine inandırmışlar, böylece başkalarını egemenlikleri altına alıp korkutmuş ve ürkütmüşlerdir.

babil'de Hârût ve Mârût'un görevi, büyü ve büyücülerle ve insanların kalbine yerleşen büyünün korkusundan onları kurtarmakla ilgili olmuştur. Babil'de insanlara büyüyü öğretmişler, büyünün gerçeğini onlara göstermişler, dayandığı temel ve prensipleri onlara açıklamışlar, böylece büyünün etrafına örülen korkunç haleyi dağıtmışlardır.

onlara sanki şunu demişlerdir: Büyüyü insan öğrenebilir. Büyü, bilmece veya gizli kapaklı bir şey değildir.Öğrenme ve öğretme ile elde edilen her bilgi gibi bir bilgidir. Büyücü, ALLAH'ın izni olmadıkça hiçbir kimseye ne yarar, ne zarar vereilir.

insanlara büyü öğretirken, öğrenip sanat ve meslek edinmeleri için değil, kendilerine iç yüzünü }östermök ve ondan sakındırmak için öğretirlerdi. Onun için kime öğretmişlerse,"Biz ancak sınamak için yapıyoruz, sakın kafir olma" demişlerdir. Yani büyü yapma ve onu meslek edinme, diyerek sakındırmışlardır.

babil'de Hârût ve Mârût meleklerin görevi bitmiş, değerli iki melek olarak oraya indikleri gibi yine değerli iki melek olarak göğe yükselmişlerdir. Ama Babil halkı değerli iki meleğin nasihatini dinlememişler, aksine öğrendikleri büyüyü zarar ve kötülük için kullanmışlar, başkalarını büyülemişler ve karı ile kocayı birbirinden ayırmışlardır.

yüce ALLAH bu kötü uyguiam adan dolayı onları kınayarak şöyle buyurmuştur: "Kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyler öğreniyorlardı.And olsun ki onu satın alanın ahiretten bir nasibi olmadığını biliyorlardı.Keindilerini karşılığında sattıkları şeyin ne kötü olduğunu keşke bilselerdi..

 yahudiler, Hak Yerine Batılı Seçiyolar....

hârût    ve    Mârût    öyküsü,    yahudiler,    onların uygulamaları, davranışları, İslama ve müslümanlara karşı hile  ve   oyunları  bağlamında  geçmektedir,   âyetler  bu yahudiler için ne diyordu? "Ellerinde olanı doğrulayan bir peygamber   ALLAH    katından    onlara    gelince,    kitap verilenlerden   bir  takımı,   bilmiyorlarmış  gibi,   ALLAH'ın kitabını   arkalarına   atılar.   Şeytanların,   Süleyman'ın hükümdarlığı hakkında söylediklerine uydular."

yahudiler sapıktırlar. Hakkı ve onu getireni yalanlıyorlar.Onların bu yalanlama ve küfürleri, köklü ve değişmeyen tavırlarıdır.Her zaman verdikleri hazır bir karardır. Ne zaman hak kendilerine gelse, onu inkar eder ve ne zaman peygamber onlara hakkı getirse, onu yalanlarlar. Bunu, önceden takınılan tavrı ve alınan kararı belirten  Lemmâ" kelimesinin anlamından öğreniyoruz...

süphesiz Hz.Muhammed yahudilerin elindeki kitabı doğrulamaktadır.     Kur'an,     Tevratta     söylenenleri doğrulamaktadır.  Nasıl olmasın  ki!  Kur'an  da ALLAH'ın kitabı  Tevrat da ALLAH'ın kitabıdır.

yahudiler, Hz.Muhammed'in ALLAH'ın peygamberi olduğunu kesin olarak biliyorlardı. Ama ne yaptılar? Ona inanıp uydular mı?

hayır sanki hiç bilmiyormuş gibi, ALLAH'ın kitabını gözardı ettiler. ALLAH'ın kitabım bıraktılar ve sanki arkalarına attıiar.

arkalarına    attıkları    ve    Yüce    ALLAH'ın    "Kitap verilenlerden   bir  takımı,   bilmiyorlarmış  gibi,   ALLAH'ın kitabını arkalarına attılar"  dediği kitap,  Kur'anı Kerim değil, yahudilerin inandıklarını iddia ettikleri Tevrat'tır. Tevrat'ın   verdiği   müjde   olan    Muhammed'i   kabul etmemekle   onu   arkalarına   atmış   oldular.   Böylece Muhammed'i  haber veren Tevrat'ın  âyetlerini gözardı ettiler. Gözardı etmek, o âyetleri inkaretmek demektir. O âyetleri inkar etmeleri de  Tevrat'ın tümünü inkar etmeleri demektir.  Arkalarına  atma,  terketme,   ihmal  etme  ve işlevsiz bırakma işte budur.

bu   kin   dolu   davranışlarıyla   yahudilerin   hakkı bıraktıklarını, onu yalanlayıp inkar ettiklerini görüyoruz. Ondan sonra ne oldu? ALLAH'ın kitabını arkalarına attıktan ve inkar ettikten sonra yahudiler ne yaptılar?

Şüphesiz batıla uydular. "Süleyman'ın hükümdarlığı hakkında şeytanların söylediklerine uydular" Elbette yahudilerin bu yaptıkları, zarar eden bir ticaret ve boşa gien bir çab adır.Hakkı bırakmış ve batıla uymuşlar, peygamberiinkar etmiş ve şeytanlara inanmışlar, onların haber, yalan ve sözlerini doğrulamışlar.

süphesiz üçüncüsü olmayan iki yol vardır; Hak yol ve batıl yol. Kim hak yolda değilse, ister istemez batıl yold adır. Kim hidâyet yolunu bırakırsa, ister istemez sapıklık yoluna uymakt adır. "Hakkın dışında sapıklıktan başka ne vardır?"

bu, Kur'anın kesin bir gerçeğidir.Gördüğümüz ve insanların yaş adığı gerçek olaylar bunu doğrulamakt adır. Hak yoldan uzaklaşan ve ayrılan, böylece sapıklık yoluna giren nice insanlar gördük....

 seytanlar, Büyü ve Hz.Süleyman...

âyet, şeytanların iftira ve yalanlarına işaret etmektedir. 'Bunlar   Hz.Süleyman'in   büyü   yaptığını   iftira   ettiler. "Şeytanların,    Süleyman'ın    hükümdarlığı    hakkında söylediklerine uydular" âyet, şeytanları yalanlamış ve Hz. Süleyman'ı   büyü   yapmaktan   tenzih   etmiştir....Oysa Süleyman kafir olmadı, ama insanlara büyüyü öğreten şeytanlar kafir olmuşlardı...

Rivayet düşkünleri, şeytanların yalanları ile ilgili bir sürü haberler nakletmişler ve Hz.Süleyman'la İlişkileri konusunda bir dizi uydurmalarda bulunmuşlardır. İbn Ebi Hatim, İbn Abbas'tan şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Hz.Süleyman'm katibi Asif ismi azam'ı biliyordu. Her şeyi Süleyman4ın emri ile yazar ve tahtının altına gömerdi. Süleyman ölünce, onları şeytaiar çıkardılar ve her iki satır arasında büyü ve küfür şeyler yazdılar. Sonra Süleyman'ın bunlarla amel ettiğini söylediler. Bunun neticesinde cahil insanlar Süleyman'ı tekfir ettiler ve sövdüler. Alimleri buna karşı çıktılar, ama cahiller ona sövmeye devam ettiler. Sonunda âyet inmiş ve bu şeylerden uzak olduğunu belirtmiştir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder